Cinsellik, insan doğasının ayrılmaz bir parçası olarak görülse de her bireyin cinsel dürtüleri veya çekim hisleri aynı düzeyde değildir. Son yıllarda hem bilimsel çevrelerde hem de sosyal yaşamda daha fazla konuşulmaya başlanan aseksüelite (aseksüellik), cinsel çekim hissetmeme durumunu ifade eden ve sanılanın aksine bir “bozukluk” değil, bir cinsel yönelim çeşitliliğidir.
Bu yazıda, aseksüeliteyi sosyal, psikolojik ve bilimsel perspektiflerden ele alarak, bu kavramın ne olduğunu ve ne olmadığını derinlemesine inceleyeceğiz.
1. Bilimsel Perspektif: Aseksüellik Bir Hastalık Mıdır?
Bilimsel açıdan aseksüelite bir kişinin herhangi bir cinsiyete karşı cinsel çekim duymaması (veya çok az duyması) olarak tanımlanır. Tıbbi ve psikiyatrik sınıflandırmalarda uzun süre “cinsel istek azlığı bozukluğu” (HSDD) ile karıştırılmış olsa da güncel bilimsel veriler aseksüelliği patolojik bir durumdan ayırmaktadır.
- Hormonal Denge: Aseksüel bireylerin hormon seviyeleri genellikle normal sınırlardadır. Yani bu durum, testosteron veya östrojen eksikliğinden kaynaklanan bir “sorun” değildir.
- Fizyolojik İşlev: Aseksüel bireylerin cinsel organlarında veya uyarılma mekanizmalarında fizyolojik bir bozukluk olması gerekmez. Birçoğu mastürbasyon yapabilir veya fiziksel uyarılmaya tepki verebilir, ancak bunu bir başkasına yönelik cinsel arzuyla (partnerli cinsellik) ilişkilendirmezler.
Bilim dünyası artık aseksüelliği, heteroseksüellik, homoseksüellik veya biseksüellik gibi insan cinselliğinin doğal bir varyasyonu olarak kabul etme eğilimindedir.
2. Psikolojik Perspektif: Kimlik ve Ruh Sağlığı
Psikolojik açıdan bakıldığında, aseksüel bireylerin yaşadığı en büyük zorluklardan biri, kendilerini “eksik” veya “arızalı” hissetmelerine neden olan içsel ve dışsal baskılardır.
- Cinsel İsteksizlikten Farkı: Psikolojide “cinsel isteksizlik” (libido kaybı), genellikle kişinin cinsel dürtüsünün sonradan azalması ve bu durumdan rahatsızlık duymasıdır. Aseksüellik ise genellikle yaşam boyu süren, kişinin bu durumdan rahatsızlık duymadığı (ego-sintonik) bir yönelimdir. Aseksüel bir birey, cinsel çekim hissetmediği için değil, toplumun ondan cinsellik beklemesi nedeniyle stres yaşayabilir.
- Duygusal Yakınlık: Aseksüellik, duygusuzluk anlamına gelmez. Aseksüel bireyler romantik çekim hissedebilir, aşık olabilir ve derin duygusal bağlar kurabilirler. Sadece bu ilişkilerin temelinde cinsel birliktelik arayışı yatmaz.
3. Sosyal Perspektif: Görünmezlik ve Toplumsal Baskı
Toplumumuz “cinsellik normatiftir” (herkes cinsellik yaşar ve istemelidir) varsayımı üzerine kuruludur. Bu durum, aseksüel bireylerin sosyal hayatta ciddi bir baskı hissetmesine neden olur.
- “Henüz Doğru Kişiyi Bulamadın” Miti: Aseksüel bireylerin en sık karşılaştığı tepki, bunun geçici bir dönem olduğu veya doğru partnerle karşılaşınca değişeceği inancıdır. Bu yaklaşım, kişinin kimliğini yok sayan bir tutumdur.
- İlişkilerde Aseksüelite: Aseksüel bir bireyin, aseksüel olmayan (alloseksüel) bir partnerle ilişki yürütmesi zorlu olabilir ancak imkansız değildir. İletişim, sınırlar ve beklentilerin açıkça konuşulması, bu tür ilişkilerin sağlığı için kritiktir.
Sonuç
Aseksüelite; sosyal, psikolojik ve bilimsel açılardan incelendiğinde, tedavi edilmesi gereken bir tıbbi sorun değil, anlaşılması ve saygı duyulması gereken bir insanlık hali olarak karşımıza çıkar. Cinselliğin her yerde ve her şeyin merkezinde olduğu bir çağda, cinselliği merkeze almayan hayatların da en az diğerleri kadar sağlıklı, mutlu ve bütün olduğunu kabul etmek, toplumsal kapsayıcılığın önemli bir adımıdır.