“Coşku Vebası” Reich’in en karanlık, en keskin ama aynı zamanda en derin kavramlarından biri.
Bu bölüm onun yalnızca bastırmayı değil, coşkuyu düşmanlaştıran bir toplumun ruhsal yapısını deşifre ettiği yerdir.
“İnsanların yalnızca korkularını değil, sevinçlerini de bastırmak zorunda kaldığı bir dünya yaratıldı.” – Wilhelm Reich
1. Neye Benzer?
Bir çocuğun kahkahası düşün.
Serbest, gür, saf…
Ve sonra bir ses:
“Çok güldün, ayıp!”
“Abartma.”
“Deli misin sen?”
İşte orada, coşkuya ilk yasak konur.
Sadece öfke değil; sevinç de tehlikeli hale gelir.
Toplum, sadece suskunluğu değil; yaşam enerjisini de zapt etmeye çalışır.
İşte Reich, bu bastırmaya “coşku vebası” dedi:
Sevincin bulaşıcı olmasından korkan bir toplumun hastalığı.
2. Neden Önemlidir?
Çünkü sadece bastırılmış korkular değil, engellenmiş sevinçler de nöroz üretir.
Coşku, yalnızca bir duygu değildir:
- Bedenin açılmasıdır,
- Enerjinin patlamasıdır,
- Yaşamın farkındalığıdır.
Ve bu farkındalık, itaatin düşmanıdır.
Neşelenen insan düşünür.
Dans eden insan hayır diyebilir.
Kahkaha atan bir topluluk, sistemin çatlaklarını büyütür.
Bastırılmış coşku, bastırılmış devrimdir.
3. Ne İşe Yarar?
Reich’in “coşku vebası” tanımı, bugün hâlâ geçerliliğini korur:
- Sürekli “ciddiyet” talep eden iş kültürü,
- “Olgunluk” kisvesi altında duygu yoksunluğu,
- Sevinçten korkan aile yapıları,
- Coşkuyu “anormallik” ya da “taşkınlık” olarak damgalayan eğitim sistemleri…
Tüm bunlar, yaşama sevincine karşı açılmış savaşın parçasıdır.
Ve bu savaş, bizi hasta eder.
Çünkü coşku, içimizdeki en doğal ilaçtır.
4. Kapanış
Reich’in en büyük sorusu şuydu:
“İnsan neden mutlu olmaktan korkar?”
Belki cevap çok açık:
Çünkü mutlu olmak,
hissetmek demektir.
Ve hissetmek,
uyanmak demektir.
Coşku uyanışı başlatır.
Bu yüzden sistem için tehlikelidir.
Ama bizim için, tek şanstır.
COŞKU HAKKI MANİFESTOSU
Wilhelm Reich’in susturulmuş sesiyle, senin içindeki yaşam enerjisine çağrıdır.
Biz, sevinci bastırılmışlar…
Gülüşü ayıplanmış, dansı küçümsenmiş, sarılması suç sayılmış insanlar…
Bedenimiz yalnızca korku ve yorgunlukla değil, coşkusuzlukla da dondu.
Ve biz şimdi o hakkı geri istiyoruz:
1. Neşelenme hakkı istiyoruz.
Kahkaha attığımızda deli,
dans ettiğimizde ayarsız,
hareket ettiğimizde uygunsuz damgalanmak istemiyoruz.
2. Ağlayabildiğimiz gibi gülebilmek,
sessizce değil, seslice var olmak,
dokunarak, hissederek, titreşerek
yaşamak istiyoruz.
3. Coşkunun suç, haz duymanın ayıp, bedenin ise tehdit sayıldığı her sistemden kurtulmak istiyoruz.
4. Okullarda sadece bilgi değil, sevinç de öğrenilsin.
Terapi odalarında sadece acı değil,
kahkaha da yankılansın.
Bir toplum, ne zaman ağlayabildiği kadar gülebildiğinde iyileşmeye başlar.
5. Çünkü bastırılmış her coşku, bir başka yerden öfke olarak fışkırır. Ve biz artık savaş değil, dans etmek istiyoruz.
Bu içerik,
kendini “çok güldüm, ayıp oldu” diye kısıtlayanlara,
“sevindim ama belli etmedim” diyenlere,
“heyecanlanınca utanıyorum” diye içe kapananlara yazıldı.
Çünkü coşku, doğuştan bir haktır.
Ve biz bu hakkı,
bedenimizle, nefesimizle, cinselliğimizle,
yeniden sahipleniyoruz.
Yaşam, hissedildiğinde başlar.
Ve coşkuyla çoğalır.